26 Aralık 2009 Cumartesi

yeni defterler

NEYİ SÖYLER KUŞ ÖTÜŞLERİ



Yaşanmamış ve yazılmamış aşklar
Defterimde
Bir iç isyan başlıyor içimde
Bastıramıyorum
Kanlı bir isyan
Yaralarıma bir tutam leylak
Bastırıyorum

Yaralarım
Birdenbire sihirli bir dokunuşçasına
Kanıyor
Kapanıyor

Ben de çılgın bir mayıs öğleninde
Oturmuş bu şiiri yazıyorum sana
Bütün kır çiçeklerinden kuş ötüşlerinden damıttığım


Ankara, 9.5.1990





TERK EDİLMİŞ DENİZ



Elle getirilip konulmuş denizin üstüne güneş
Ufukta ipsiz bir balon gibi duruyor
Ben kumsaldayım
Denizin ve güneşin kesiştiği noktada
Saat sabahın altısı
Ve uyuyor yaprak kımıltısı

Kumlar yeni yeni uyanıyor
Deniz yeni yeni
Terk edilmişliği yapıların, yeni


Gazi Magosa-Maraş/KIBRIS, Ağustos 1989





ELLERİMİN İZİ



Güzel sözler duymaya ihtiyacım var
Ellerim yaralı ayaklarım üşüyor
Kulaklarımda lacivert bir uğultu
Gözlerim kanlı ve buğulu görüyor bu günlerde

Dünyanın bütün suları üstüme yürüyor
Boğulmak üzereyim kendi çığlığımla
Güzel sözler duymaya ihtiyacım var
Var
Ve sesinin kıyısında konaklamaya
Usulcacık meltem gibi konmaya kuytularına

Yarım şiirler bitirilmeyi bekliyor sabırla
Yazılmamış şiirler yazılmayı
İnatla ak sayfalara sızmayı planlıyor sözcükler
Yağmurlu bir sokakta sonbaharda yürüyüşe çıkmayı

Dışarı soğuk ayaklarım üşüyor ellerim ateş

Gözleri sevgiye zincirli çiçek kız
Ellerinde uzun sevişmelerin çıplak yorgunluğu
Yüreğim ışınlanıyor yüreğine ırmaklar çağıldıyor
Pürtelaş seslerini duyuyor eski yaz gecelerinin
Bir çocuk düşlerine çarpıyor salıncakta

Gölgeler çekilirken kapı aralarından
Birahane kalabalığı bir sokağı adımlıyorum yavaşça
Gözeneklerinde binlerce ak güvercin yüreğimin
Koşar adım sevdalardan
Ve sınavlardan geliyorum
Ellerimde yangınların izi


Ankara, Ocak 1992





HANGİ ACILAR KALIR YARINA



Şimdi dağların doruklarından ince bir su akar
Çağıldayarak gelir yaylaların yeşiline
Nice mevsimler görmüş acılar çekmiştir
Çekilecek hangi acılar vardır yarına

Düşlerimden taşan su damlası
Yetmiyor Sivas’ı söndürmeye
Yine mi geç kaldık, bekleyin
Ağıtlar sussun su sussun umarsızlığına
Artık ırmaklar denizlere değil
Okyanuslara ulaşmalı

Hep ant içtik kara katliamların yıldönümlerinde
Özel sayılar çıkardık yazılar yazdık
Gelecek yıla kadar çoktan unutulacak
Ve hep perdelerin gerisinde miydik
Katliamlardaki canhıraş çığlıkları duymayacak

Kara bir suya dönüşmeden dağlarımızdaki kaynaklar
Bulutlara çıkmalıyız apak bulutlara
İşte o zaman
Gökkuşağının renkleriyle doğacaktır güneş, kapımıza


Malatya, 7.7.1994

8 Şubat 2009 Pazar

Hakkında yazılanlar

YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN’DAN ÖNCE DERGİLERDE ÇIKAN YAZILAR



Genç Şaire Mektup/
Genç Şiirler

Nihat Kumser’in altı şiiri arasından seçme yapmak zor. Hemen hepsi iyi, insancıl dileklerin alt alta sıralanması. Bunlar da şiir için malzemedir, ama şiire yedirmek gerek, şiirleştirmek gerek. Nihat Kumser bunu başarabilir.

Süreyya Berfe, Broy Dergisi, İstanbul, Ocak ’86, Sayı: 3



Okur Mektupları

(başka bir şairin şiirinden söz ediyor)… mısra ve bend yapısında belli bir istikrara kavuşmuş görünmektedir; asıl sorunu, işlediği duygusallığın da, işleyiş tarzının da ‘sıradan’ oluşu; ‘Sanat Olayı’ şiirin ‘farklı’ bir yaşama biçimi olduğunda ısrarlıdır; şairin, alışılmış duyguları, alışılmış ustalıklarla tekrarlamasından çok, alışılmamış bir şiir evreninin kapılarını açmasını istiyor, deyiş ustalığı, estetik altyapı eksik olsa da, içeriği güçlü ve değişik olursa, zamanla nasıl olsa –belki başka bir edebiyat disiplini düzeyinde, sözgelişi hikâyede ya da denemede- tamamlanacaktır.
Nihat Kumser için, aynı sözleri tekrarlamak gerekecek. Gerçi o bireysel değil, daha ziyade toplumsal bir ortamın şiirini yapmaya çabalıyor, ne var ki, aktardığı duygusallık da yeni değil, aktarış biçimi de; henüz çok genç olması, geleceğini kurtarıyor; toplumsal düzeyde özgün şiir söylemek, bireyci ve biçimci düzeyde söylemekten, kuşkusuz daha zor, daha çetrefildir; klasik şairlerimizi iyi okumuş mu acaba?

Attila İlhan, Sanat Olayı Dergisi, İstanbul, Mart 1986, Sayı: 46



YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN’DAN SONRA KİTAPLARDA ÇIKAN YAZILAR


YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN

Ne çok, ne çok şiir kitabı çıkıyor ve gönderiyorlar… İşte Nihat Kumser’in Yaşamdır Tuz ve Yosun adlı kitabı… Şair daha 23 yaşında. Bugün okuduğum kötü şiir kitaplarının en iyisi. Güzel diyebileceğim bir şiir yok kitapta, ama şairin güzel şiirler yazabileceği umudu var. Şiirleri itici değil. Özenti yok. Bu çocukta iş var. Sürdürürse, ilerde iyi şiirler yazabilir sanıyorum.
18 Kasım 1989

Aziz Nesin, Okuduğum Kitaplar, Adam Yayınları, İstanbul, İkinci Basım:Kasım 2000, Sayfa 240




YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN’DAN SONRA DERGİLERDE ÇIKAN YAZILAR


Edebiyatımız ‘89/Şiir

“Kuşluk vaktini vurdu mu şiir”

Geçen yılın kitapları elbet bu kadar değildi. Eski kuşaktan Zihni T. Anadol’un ilk şiir kitabı “Ağlama Duvarı”ndan gençlerden Nedim Dağdeviren’in “Amedim Amed”ine bir dolu şair vitrinlere çıkmasalar da, Türk şiirinin zenginliğine zenginlikler katmayı başardılar.
İşte bu şairlerden rasgele birkaç isim: Ben yalnızca adlarını yazıyorum, ey okur, kitaplarını bulup okumak senin boynunun borcu.
M. Orhan Doğantuğ, Ulus Fatih Demirci, Sunay Akın, Mehrizat, Leylâ Şahin, Süleyman Şahin Tar, Abdülkadir Paksoy, Yusuf Alper, Cemal Sayan, Murat İsmet Tunçer, Aydın Alp, Güngör Gençay, Hakkı Özkan, Ruşen Hakkı, H. Akarsu, Abdullah Şanal, İbrahim Baştuğ, Müştak Erenus, Nihat Kumser, F. Kadri Gül, Tarık Günersel.
Bu listeyi uzatmak elbet mümkün.
Çeviri şiirleri bu listenin dışında tuttum. Ödül alan şairler de bir kıyıda dursun şimdilik.
Şiir zamana karşı direncini sürdürüyor. Nice görmezlikten gelinse de…
Ve her zaman, her çağda en çok haklı olan o…
Ne diyordu ”Kuşluk Vakti” başlıklı şiirinde Melih Cevdet?
“Senin yaşındayız biz,
Ey benim kutsal yaşım,
Kuşluk vaktini vuran şiir.”
1990 ve ötesinde de nice kuşluk vaktini vuran şiirlere…

Refik Durbaş, Milliyet Sanat Dergisi, İstanbul, 15 Aralık 1989, Sayı: 230




O GELDİ UZAKTAN/


YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN

Bir duygu iç dünyamda… Hissederim. Anlatamam. Kelimeler yetersiz… O zaman kalsın derim. İç dünyamda kalsın. Susarım. Nice duygular var böyle. İç dünyamda… Bir şair, bir ressam, bir besteci bekler.
Yolda düşündüm bunları. Nihat Kumser’in kitabı çantamda. Yaşamdır Tuz ve Yosun… Birkaç gün önce dergiye geldi. Kitabını imzaladı. Nihat Kumser… acaba bu delikanlı, şiiriyle iç dünyama girebilir mi…
Gece… el ayak çekildikten sonra Yaşamdır Tuz ve Yosun’u elime aldım. Okudum. Su gibi… Nihat Kumser ilk şiiriyle iç dünyama girdi… “Al işte sana aydınlık/ Al al dokun bak yumuşacık/ Uzat karanlıklardan ak ellerini/ Al aydınlığı sıcacık” diyen güzel şiiriyle…
Tam burada seni düşündüm. Anımsamalısın. Tartışıp duruyorduk. Kem küm ediyordum. Oysa sana anlatmak istediğim buydu. “Al al dokun bak yumuşacık ” diyordum. Oku Kumser’i… seveceksin… Kumser hangi ilişkiden yola çıkmış, bilmiyorum. Ama beni anlatmış, duygularımı…
Kumser, Nedir Bilir misiniz? adlı şiirde “aslında nedir en kolayı/savaşa uyanan sabahlarda/ kuşatmaktır gökyüzünü çiçeklerle” diyor. Bunu hiç düşünmemiştim. En kolayı gökyüzünü çiçeklerle donatmak… Düşündüm durdum gecenin bir yarısında…
İnsanı anlatan… insanı düşündüren güzel şiirler… Kitaptaki şiirlerin hepsi böyle değil. Bir İşçi Kızın İç Çekişleri, Ansıdığında, Karanlıktan Aydınlığa, Yalnızlığın Batağında… Bu şiirlerde insani kavrayış yok… Kumser, ben böyle şiirler de yazarım demek istemiş. Yazmış. Yazmış ama şiir olmamış…
Kumser’in şiirlerini sevdim. Yalnız dikkat etsin. Adını yazdığım o şiirleri dikkatli okusun. Öyle şiir yazmasın. Kumser öbür şiirlerinde olduğu gibi insani çizgide yürümeli. Bilinsin. Kumser gibi şairlere ihtiyacımız var. İşte bunun için çok dikkat etmeli, neyi, nasıl yazacağına.

Cengiz Gündoğdu, Varlık Dergisi, İstanbul, Nisan 1990, Sayı: 991




Edebiyatımız ‘90/Şiir

Okuduklarımızdan şiir kesiminin üzerinde kalanlar

Bir yanda Yeni Şiir’le yaşıt Fazıl Hüsnü Dağlarca, İlhan Berk, Sabahattin Kudret Aksal, daha genç Can Yücel; öte yanda Nazım Hikmet, Ahmed Arif, Enver Gökçe, Hasan Hüseyin okulundan yetişme, çoğu tutukeviyle tanışmış Güneydoğulu şairler; yabancı dil öğreten bir okulda ya da Avrupa’da öğrenim görmüş, aldığı Batı kültürünü şiir için güvence sayan/saymayan şairler; geleneksel kültür değerleri üzerine kurmalarına karşın şiirlerini çağdaş düzeye ulaştırabilenler; ürünleriyle şiirimizin başarı ortalamasına değişik yönlerden katkıda bulunanlar…
1990 sona ererken, yıl içinde kitap yayımlamış şairler doğrultusunda şiirimize bakıldığında karşılaşılan görünümün özeti bu. Çıkan kitaplardan bazılarını kısaca tanıtmaya çalışacağım.

Yaşamdır Tuz ve Yosun (Nihat Kumser): Çarpıcı, şaşırtıcı imgeleri bulunmayan, gösterişsiz ama yapısı sağlam bir şiiri var Kumser’in.

Mustafa Öneş, Milliyet Sanat Dergisi, İstanbul, 15 Aralık 1990, Sayı: 254




Yaşamdır Tuz ve Yosun

Fazıl Hüsnü Dağlarca, Kurtuluş Savaşı dönemini ‘karanlık’ ve ‘aydınlık’ sözcükleri ile anlatmıştır. Birçok yazar ve ozan, dönemini anlatırken bu iki karşıt kavramdan yararlanmıştır.
Yıl 1990.
Yine ‘aydınlık’ diyoruz, yine ‘karanlık’…
Nihat Kumser, aynı sözcükleri yinelemekle birlikte , aydınlığı içi boş kavram olmaktan çıkarıp somutlaştırıyor. Ekmeğin sıcaklığını duyduğumuz oranda, aydınlığın da sıcaklığını duyuyoruz:
“Al işte sana aydınlık
Al al dokun bak yumuşacık
Uzat karanlıklardan ak ellerini
Al aydınlığı sıcacık” s. 5
Ozan ölecek olanı gördüğü gibi, yaşayanı ve yaşayacak olanı da görüyor. Önce:
“Karanlık yürüyor sokakta
Elini kolunu sallayarak adımlıyor kaldırımı” diyor ve ekliyor:
“Aydınlığı kemiriyor bir yerlerde
Bir yılan
Cam gibi gecenin ayazında
Donuyor düşüncelerin” s. 18
Ozan, şiirleriyle tat almasını bilir dünyadan; aynı tadı okurlarına da aldırır. Beğenisi halkın beğenisi ile koşutluk gösterir. Yaşamı zindan edenlerle dalgasını geçer. Acılarına ve üzüntülerine karşın mutlu olmasını bilir.
Hüzün zehrini içen milyonlar, yine de uzak değillerdir sevince. Çünkü sevda, yaşam ve kavga yüzlerimizi çoğaltır.
Savaştan kaçmak milyonların özlemidir:
En kolayı kaçmak
Savaş meydanından
en kolayı belki de sevdalım
ardına bakmadan gitmek zor günlerde
ve bilir misin aslında nedir en kolayı
savaşa uyanan sabahlarda
kuşatmaktır gökyüzünü çiçeklerle” s. 7
Yıllarca dile getirilen özlem ve yorgunluk:
“Ses yoruldu
Anlatmaktan güzelliğini
Ak imgeler taştı düşlerimden
Bir simitçi çocuk bağırmasıydı yaşam
Karanlıktan bıkmış alacakaranlıkta

Düşler yoruldu
Yaşama geçirilememekten” s. 47
1966 Ankara doğumlu ozanın şiirleri Yazko Edebiyat, Cumhuriyet Dergi, Gerçek Sanat, Çağdaş Türk Dili, Güneş gibi dergi ve gazetelerde yayınlanmış.

Orhan Selim, Çorum Haber Gazetesi, Çorum, 22 Ocak 1991, Sayı: 1466





OKUDUKÇA


4.

Yaşamdır Tuz ve Yosun, şiirlerine çeşitli Anadolu dergilerinde rastladığım Nihat Kumser’in kitabı, kendi yayını. Şiire gençlik heyecanıyla gönül vermiş binlerceden biri değil, ”alan savunması” yapacağı belli. Şimdilik gevşek bir dokusu var şiirlerinin; aylası yer yer gözümüzü alan yoğunluğu sonuna kadar götüremiyor ama satır aralarında ”onu da başaracağım” diyor. Ben, okurken, bazı dizelerinin yerlerini değiştirdim, öyle okudum; sanki daha iyi gibi oldu. Ha, bir de bazı sözcükleri yanlış kullanıyor Kumser. Örneğin, Güneşli Ellerin adlı şiirinin üçüncü dizesindeki “esrikleşsin” değil, “esrisin” olmalı. Çünkü o fiilin aslı, “esrimek”tir, Mırıldanmalar’daki bir dize “Gitmek var ser’de” biçiminde değil, “gitmek var serde” olmalı. Burdaki “ser” sözcüğünün ne anlama geldiğini her halde ortaokul öğrencileri bile biliyor artık, bu yüzden (‘) imine gerek yoktu.
Kumser’le aramızdaki yaş farkından cesaret alarak bir öneride bulunmak istiyorum: Kumser biraz sözlük okumalı. Şiirlerini sınırlı sayıdaki sözcüklerden, kullanıla kullanıla eprimiş, anlamı -bazen- istenmeyen ‘alan’lara kaymış hazır betimlerden kurtarmalı. Belki o zaman,
Böyle günlerde şiirler yazardım
Güz günlerinin akşamüstlerinde
demeyecektir!

Aydoğan Yavaşlı, Yazıt Dergisi, Ankara, Şubat 1991, Sayı: 5 (11)





“YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN”

Belki herkes oturup bir şeyler yazabilir. Yaşadığı kadar, hatırası kadar. Oysa şiir öyle kolay olmasa gerek. Şiir, bambaşka bir yazım. Başlı başına, apayrı bir duygu yumağının izdüşümü.
Şiirlerini “Yaşamdır Tuz ve Yosun” adlı kitabında toplayan genç yetenek Nihat Kumser anılarıyla örmüş, duygularıyla süslemiş, hüznüyle bir başka şekil vermiş şiirlerine.
Dost Kitabevi’nde yeni kitabını okuyucuları için imzalayan şairin bazı şiirleri bugüne kadar Yeni Çağrı, Yazko Edebiyat, Varlık, Broy, İmece, Cumhuriyet Dergi, Gerçek Sanat, Yeni Şiir, Güneş, Yazıt ve Çağdaş Türk Dili dergi ve gazetelerinde yayınlandı.
Kumser; adımladığı, görebildiği, kısaca etkilendiği her şeyi Sürgün Şehri şiirinde şöyle betimliyor.
Dışarda bütün hızıyla koşan bir yaşam
Köşedeki kırık dökük bakkal
Vitrinini eskittiğim gazete bayii
Her gün önünden geçtiğim yeşilin beşiği park
Her gün aynı saatlerde adımladığım yol
Hep aynılarının üstüne bastığım kaldırım taşları
Tanıdılar artık beni
Bir alışkanlığı bölüştük birlikte
Bu sürgün şehrinde

Nazif Yılmaz, PTT Dergisi, Ankara, Ağustos 1992, Sayı: 117





ESKİ FOTOĞRAFLARIN ŞİİRLERİ

Kimi şairler vardır bir dönem dergilerde sıkça rastlarsınız adlarına. Hangi dergiye el atarsanız sizi bir ürünüyle selamlarlar. İlk yayımlanmanın coşkusuyla şair bir süre yazdıklarını paylaşır sizinle.
Bu serüven bir yerlerde gelir ilk kitapla soluklanır. Kitapla birlikte olumlu, olumsuz tepkiler orda burada yayımlanır, günışığına çıkar. İşte bundan sonra şair için şairlik serüveni daha bir zordur. Eee, yazıya dökülmüş olumlu, olumsuz onca düşünceden sonra şiir daha ilerilere geliştirilerek taşınmak zorundadır.
Şairin şiir dili, şiirinin yapısı, diğer özellikleri okurun kafasında şekillenecektir artık. İşte tam burada okurun beklentisine yanıt vermek zorunluluk olarak şairin kapısını çalar. Şairin şiiri asıl burada başlar işte. Çünkü etkilenmeler, öykünmeler, ilk şiirlerde, ilk kitapta kalmıştır artık.
Tam bu noktada kimileri ortadan kayboluverir. Adını görmez, duymaz olursunuz. Olumsuz tepkilerden mi rahatsızdır? Eleştirilerden mi alınmıştır? Umduğunu bulamamış mıdır? Yoksa başka nedenlerle mi şair bir anda yıldız gibi kayıp gözden kayboluverir?
Dergilerde görünmeyi gereksiz mi görüyordur? O da bilinmez.
Ama ben derim ki neyi düşünürseniz düşünün yazdıkça siz siz olun arada bir dergilerin kapısını çalın. Şiirlerinizi gönderin. Okurunuza selam uçurun. O selamınızı kesinlikle alacaktır. Bundan kuşkunuz olmasın. Hem de ilk kitabınızda.
Sözü burada Nihat Kumser’e getiriyorum. Kumser bir dönem özellikle seksenli yılların ikinci yarısında çoğu dergilerde sıkça göründü. Açın o yılların Yazko Edebiyat, Varlık, Broy, İmece, Cumhuriyet Dergi, Gerçek Sanat, Yeni Şiir, Güneş, Yazıt, Çağdaş Türk Dili gibi dergi ve gazetelerini; bir yerlerde hemencecik Kumser’in şiirlerini görürsünüz.
Sonunda Nihat Kumser 1989’da ilk kitabı ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’u yayımladı. Yayımlanmış yayımlanmamış otuz sekiz şiirin yer aldığı ilk kitap Kumser için ilk duraktı. İlk duraktan sonra Kumser dergilerde pek görünmüyor artık. Yazmıyor mu? Sanmıyorum. 1993’ün ilk ayında incelik gösterip bana kitabını gönderen Nihat Kumser bir yerlerde biriktiriyordur şiirlerini. Patlaması yakındır!
‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’a gelince: ilk kitap olmanın kimi olumlu, olumsuz özelliklerini içinde taşıyan bir şiir kitabıyla karşı karşıyayız. Bu da doğal. Onun yazdıkları da seksen şiirinin bir parçası. Çoğu şair gibi Kumser de dönemi çoğu zaman bireysel duyarlıklardan yola çıkarak anlatıyor. ‘Benimse/ Düşlerim tutukluydu/ Duvarlar ardında’ (Sana Şiir). Bireyin (Birey daha çok şairin kendisidir.) dünyasından, yaşamından, toplumsal olan’a bir uzanış var onun şiirinde.
Eski fotoğrafların şiirleri. Evet, bu doğru. Hepimizin albümlerde sakladığı fotoğrafların şiirleri bunlar. Şair ‘Bir İşçi Kızın İç Çekişleri’nde ‘Bir kelepçeydi ki dostlar/ Kanıma vurulmuş’ derken bunu yoğunca duyumsarız. İplik fabrikalarına dalarız. Onbeşindeki, onaltısındaki Kızların ‘İç çekiş’lerini, düşlerini duyumsar hemencecik yakamıza takarız. Kimbilir ‘Onbeşinde oğlanlar kızlar/ Gündüzü geceyi hırsızlar/ Takarlar yakalarına’ dizelerinde ben de böylesi bir duyumsama anında yazmışımdır.
(Takarlar Yakalarına. Yazıt Ortak Kitap. Sayı: 3. 1988. Ankara)
Şair çoğu zaman sevda izleğini alıp getiriyor karşımıza. Kumser fazlalıklarla doldurulmuş bir şiirle yapıyor bunu. Fazlalıklara hiç izin vermiyor. Bunu yapmaya çalışırken yinelemelerden kurtulamıyor ama.
’80 şiirinin dilinden söz edeceksek onun payına çok şey düştü diyebilirim. Bu yüzden kendi şiir dili değil şiirlerin çoğunda karşımıza çıkan. Arayan bir şairin düşe kalka çoğalmaya, gelişmeye çalışan dili bu.
Yalın mı? Evet, çoğu zaman. Süsün pek önemi yok onun şiirinde. Bu yüzden dolayımlılık ve soyutlamalardan uzak durmaya çalışıyor. Ama bu onlardan vazgeçmesini getirmiyor. Getirmemeli de. Yerli yerinde imgeler, buluşlar öyle çok ki ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’ derken hemen bu belirginleşiyor zaten.
Bir şey daha: dil yetmiyor. Sözcükleri yetmiyor Kumser’e. İşte bu yüzden yinelemelere düşüyor. 80’li çoğu şair gibi. Biçim kaygısı pek yok. Bu yüzden de çok rahat. Bunu dedim ya yine de okunduğunda gürül gürül akan şiirler değil bunlar. Yüksek sesle okunmaya hiç gelmiyor. Küçük harfle fısıltılarla ancak okunabilir bu şiirler. ‘Bir yerde okuyarak sabahlıyor biri/ Bir yerde bir çocuk ağlamıyor ama susmuyor da/ Bir yerde bir işçi tulum giyiyor yeniden’ (Karanlıktan Aydınlığa) gibi dizeler arada karşınıza çıktığı zaman çok seviniyorsunuz. Karamsarlıklar gidiyor başınızdan. Koca bir kara yılan gibi umut çörekleniyor yüreğinizin orta yerine. Bastırdıkça bastırıyor.
Karamsarlıklar dedim ya hüznün ve karamsarlıkların şiiri onunki. Dönemle de bir güzel çakışıyor. Ama umutsuz değil yine de. Bir ucundan yaşanan günleri bu umutla sorgulamaya çalışıyor, tartışıyor. ‘Sevda treni bu/ Kaçırma’ (Sevda Treni) derken çıkıp gelen bu umuttur işte. ‘Tuz ve yosun yaşamdır/ Dağ başlarında/ Dağ başları ki ıssız ve kimsesiz/ Güneş yorgunu’.
(Yaşamdır Tuz ve Yosun) dizeleri de bu umuttan beslenir.
İlk kitap demiştim. Bu doğru. ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’ gerçekten bir ilk kitap. Ortada bir etkilenme, öykünme falan yok ama. Bu şiirlerin çoğu daha fazla işçilik daha fazla emek istiyor. İkinci bir kitap bu isteğin üstünde yükselmeli. ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’ un şairine sıkı bir hoşgeldin yazısı yazmak için bunu bekliyorum!

Halim Şafak, Eşik Dergisi, Kayseri, Ocak-Nisan 1994, Sayı: 11-12





Dergi Bahçesi


… hem “Dergiler 1993” değerlendirmesi hem de “Eski Fotoğrafların Şiirleri” başlıklı yazısı var. Şafak’ın bir yılın dergilerini değerlendirmesi, (onca dergiyi, o ikibuçuk sayfalık oylum içinde ele almanın doğal sonucu belki) dergiler içinde hızlı bir gezintiyi aşamıyor.
Şafak, “Eski Fotoğrafların Şiirleri”nde Nihat Kumser’in ilk şiir kitabı “Yaşamdır Tuz ve Yosun”u ele almış. Bu kitabı okumuş biri olarak, yer yer katıldım Şafak’ın saptamalarına. Yer yer de çok ayrı düştüm. “80’li çoğu şair gibi. Biçim kaygısı pek yok.” diyor. Ne demek bu! Biçim kaygısı olmadan şiir mi yazılır? Kumser’in biçim kaygısı var. Var ama, çok güçlü bir “form” yaratamıyor. Zayıf. Böyle olunca da, anlatılan, formla birlikte değil, yalnız olarak öne çıkıyor. Bir de, ‘80’li şairler genel olarak biçim kaygısı taşımıyorlar mıydı? Yok canım! Anlama yeteneği kıt kişilerce, hep “biçimci” olmakla –ne demekse?-, biçim arayışlarını öne çıkarmakla eleştirilmişlerdir. Eleştirilmekteler.

Ful Ege, Promete Dergisi, Ankara, Mayıs-Haziran ’94, Sayı: 21-22





YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN’DAN SONRA GELEN MEKTUPLAR

Sevgili Nihat;

Kitabını aldım, severek beğenerek okudum, çok teşekkür eder gözlerinden öper, başarılarının devamını dilerim.
Sevgilerimle.
En çok sevdiğim beğendiğim şiirler
Gök Çatladı, Nedir Bilir misin, Şiirim, Güneşli Ellerin
En sevdiğim dizeler
‘Cıvıltısıyla seviştiğim kuş’
‘Kanıma kelepçe vurulmuş’
‘Gecekondular sallanırdı kökünden’
‘Karanlık yürüyor sokakta
Elini kolunu sallayarak’
‘Kuş uçtu dudağından
Memelerinden yaşam fışkırdı’

Ali Yüce, 10.11.1989





Sevgili Nihat Kardeşim, Trabzon, 13 Kasım 1989

İlk kitabın ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’u aldım. Çok teşekkür ederim. Sevincinin hiç bitmemesini diliyor, kutluyorum.
Sade, yalın bir anlatımla kuruyorsun şiirini. Şairlik yolunda önünde pırıl pırıl bir aydınlık var. Bence tek eksiğin, Türkçenin zenginliğinden yeterince yararlanamamak. Dilin zenginliği, imge, yaşamın sonsuz tatları, dizelere estetik bir boyutta taşınırsa; yeni bir kitabınla çok daha gür bir sesinin olabileceğine inanıyorum.
İlk şirinin (Gök Çatladı) ilk ve ikinci dizedeki ‘al’ sözcüklerini çıkararak oku, daha yoğun bir anlatım olmaz mı? 36. sayfadaki İLKYAZ KIRINTILARI en beğendiğim şiir oldu, bu şiirin düzeyinde yeni şiirlerini görmek sevindirir beni. Yalnız ‘hızlarıyla’ sözcüğü ‘hızıyla’ olmalıydı.
Adresimi bulup bana kitap gönderdiğin için ayrıca teşekkür ediyorum. Başarılarının sürmesi dileğiyle selam ve sevgiler kardeşim.

Ahmet Özer





Kumser Kardeş, Balıkesir, 20.12.1989

Gönderme inceliğini gösterdiğin ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’ adlı yapıtını aldım. Geç yanıtladığım için umarım bağışlarsın.
Arka arkaya gelen acılar ailemi olduğu gibi beni de sarstı ve çalışma düzenimi perperişan etti. Mektup yazmaya değil, okumaya bile zaman bulamadım. Dergilere eski yazılarımdan bazılarını yeniden gözden geçirerek gönderdim.
Yapıtınızı ele almak elbette isteklerimden biri. Gelişen şiir çizginiz içinde bir katkım olsun istiyorum. Ama şu aşamada kesin bir söz vermem olanaksız.
Sevgilerimle. Yeni ürünlere, yeni yapıtlara…
Not: 1990’nın verimli çalışmalarla geçmesini diliyorum.

İbrahim Oluklu





Sevgili Nihat Kumser, Karabük, 09.11.1990

“Yaşamdır Tuz ve Yosun” adlı çok güzel kitabınızı aldım. Aralık vermeden okudum. Yeni tatlar aldım şiirlerinizden. Bu benim ilk yargım.
Hafta içinde tadını çıkara çıkara okuyacağım “Yaşamdır Tuz ve Yosun”u.
Gözlerinizden öperim. Sanatçıların tümüne selam.

İbrahim Yıldız





Nihat Arkadaş,

‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’u aldım. İlginiz için teşekkür ederim. Çoğu şiirinizi dergilerde okuma olanağım olmuştu. Kitabınızdan haberli olmama karşın şimdiye değin edinememiştim. Sanıyorum Ankara’ya gelişlerimde de kitapçılarda gözüme pek ilişmedi herhalde. Yoksa şimdiye çoktan edinirdim.
‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’a gelince, şiirlerinizi azbuçuk tanıyordum zaten. Kitap sayesinde iyice tanışmış olduk. Hemencecik sevdiğimi yazmalıyım. Benim kafamdaki şiire oldukça yakın duran bir şiiriniz var. Kitabınızı biraz önce okudum. Biraz sonra yeniden okuyacağım. Şunu yazabilirim yine de; şiirlerini tat alarak okudum. Epeyidir dergilerde göremediğim bir şairin şiirlerini yeniden okumak yukarıda belirttiğim sevincin kaynağı oldu. Bence kendi içinde her anlamda tutarlı bir toplam ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’. Gerisini hazırladığım yazıda anlatmak istiyorum. Orada okursunuz.
Ben şunu istiyorum; Nihat Kumser ‘Yaşamdır Tuz ve Yosun’la kalmamalı. Yeni ürünlerinizi epeyidir hiçbir yerde görmüyoruz. Biriktirdiklerinizi paylaşmayı düşünmüyor musunuz?
Nihat Kumser; arkadaş, yazacaklarım bu kadar. Kitabınız için yeniden teşekkür ederim.
Selamlar, sevgiler, başarılar…
Dostlukla…
11.Şubat.1993.Perşembe.Talas

Halim Şafak

Yaşamdır Tuz ve Yosun'a girmeyen şiirler

SEÇENEK


Zor yolu seçtik kolayı değil
Sökmek kolayken gonca gülü dikmeyi seçtik
Yapay rahatlığa yalın acıyı

Güzeli seçtik çirkini değil
Tutmak kolayken ak güvercini uçurmayı seçtik
Soysuzca kaçmaya onurlu savaşmayı

Emeği seçtik sermayeyi değil
Boğmak kolayken alın terini yüceltmeyi seçtik
Pusup susmaya yürekli konuşmayı

Yaşamı seçtik ölümü değil
Boğazlamak kolayken semiz fidanları öpmeyi seçtik
Yoz sevgisizliğe temiz sevdayı

Ankara, 23.11.1986




KOLAY MIYDI


Bu denli güç değildi
Suyu eğilip öpmek
Karanfili okşamak avcunun içinde
Sonra türküler söylemek
Giderken sırtını dönüp, güneşe

Bu denli kolay değildi
Bırakıp gitmek yılların tortusunu
Ki tortu ağırdır yılgın değil
Hep yaşanmamışları yaşanır kılar gibi
Taşıyordu ellerinde emeğin onurlu büyüsünü

Bu denli kolay olmamalıydı
Yeni kavgalar dönemecinde
Virajı alamayarak şarampole yuvarlanmak
Ama az yaralı çıktın bataktan, onurlu
Yeni kavşaklarda savaşmaya

Unutma
Yaşam senin yeniden yaratmanı bekliyor
Umutla

Ankara, 11.11.1987



GÖZLERİMİZ


Bir an için unuttum gözlerini
Güneşler doğup batan
Gözlerini
Ilık bir perde gibi

Uçup uçup gitmesi
Gözlerimden gözlerinin
Gitmesi
Yaralı kuş gibi

Maviliğin yeşilliği sevmesi
Uğruna ölümlere gidilesi
Sevmesi
Bir dava gibi

Ankara, 19.12.1986



BOŞUNA ÖLMESEYDİM EĞER


Benim çocukluğum vardı
Unuttum
Anımsayabilir miyim acaba kurcalasam belleğimi
Yeşil sabahlara uyandığım korkulu gecelerimi
Odamı, içinden gürültülü ışığıyla geçen trenleri

Benim gençliğim vardı
Unuttum
İlk sevgilimi ilk şiirimi elimin ilk titremesini
İlk verdiğim çiçeği gökkuşağının altında
İlk acımı ilk sevincimi

Benim yaşlılığım olacaktı
Unutamadım
Aslında unutmazdım gömütte olmasaydım

- Düğmelere basıldı karşılıklı
Bir ceset kalabalığı sardı ortalığı
Sonra bir şehitlik açıldı adımıza
Sağ kalan son insanlarıyla dünyanın –

Şehit bir dünyaya kavuştu evren
Ve boşu boşuna öldü bu gezegen

Ankara, 3.1.1987



AYDINLIK GÖRÜNTÜLERİ


1.
Güneş aydınlığa doğdu yine
Ve gölgeleri silindi şehrin
Sam yeliyle

2.
Renk yorgunu bir ressam
Geceyi ışıttı fırçasıyla
Kara’dan ak’a

3.
Üstlerine güneş doğmayan köylüler
Çökmüş uyuz eşeklerine bindiler
Gittiler karanlığı çapalamaya

4.
Karanlığın görünmez elleri
Çırpındı dört bir yana
Yendi gündüz geceyi

Ankara, 12.4.1987

Yaşamdır Tuz ve Yosun'dan Şiirler

YAŞAMDIR TUZ VE YOSUN


Denizin kokusu gelir burnuma
Dağ başlarındayken
Dağ başları ki ıssız ve kimsesiz
Nasıl da yetişir yeller imdadıma
Söylemeden getirir tuzu ve yosunu

Tuz ve yosun yaşamdır
Dağ başlarında
Dağ başları ki ıssız ve kimsesiz
Güneş yorgunu

Ankara, 15.7.1985



NEDİR BİLİR MİSİN?


En kolayı kaçmak
Savaş meydanından
en kolayı belki de sevdalım
ardına bakmadan gitmek zor günlerde
ve bilir misin aslında nedir en kolayı
savaşa uyanan sabahlarda
kuşatmaktır gökyüzünü çiçeklerle

Ankara, 27.4.1985



TÜTÜN TADINDASIN


Bir göçebe çadırıdır şimdi hüznüm
Buruk dağ yamaçlarının birinde
Mavi zar gibi gökyüzünden imlenen
Tozlu bir yoldur senin yüzün

Günler tütün tadında
Yokluğun da eklenince günlerime
Karınca hızıyla ilerliyor saatler
Rakıya duruyor zaman

Ankara, 29.6.1986



İZDÜŞÜM


Sen gittin ya hani bir sabah
El değmemişti daha denize güneş
Ufkuma gerili sevdalar tükenmemişti

El değmemişti daha denize güneş
Kumlar hangi özlemi beslerdi koynunda
Ağır aksak bir yengeç deliğine girmemişti

Kumlar hangi özlemi beslerdi koynunda
Bir balıkçı teknesi pıt pıtlarıyla geçerdi uzaktan
Bir şeyler saplanırdı bir yerlerime

Bir balıkçı teknesi pıt pıtlarıyla geçerdi uzaktan
El değmemişti daha denize güneş
Kumlar hangi özlemi beslerdi koynunda

Side, 24.8.1986



SEVDA TRENİ


İndiğinde ak taylar ülkene
İpiler ya yüreğin
Sevdalara seğirtirdin

Soluğun
o sonsuz çağrı
Yüzün
yırtık bir harita
Gözün
bir gözlemevi
abone sevdaya
Ayakların
bir antika saat
gitmelere kurulu
Yüreğin
ılık bir istasyon
kararlı uzaklara

Sevda treni bu
Kaçırma

Ankara, 15.4.1986



ÜÇ ÜÇLÜK


1.
Hüzün geri çekilirken akşamın eteklerine
Sakin körfez suları sıcak dokunuşlarla yalar
Kentin kıyılarını saat kulesini

2.
Bu ovalarca yeşili kuşanan yüzün
Tarih düşülmemiş günlüklerin dipnotlarına
Nasıl sığınır yaralıyken işkence evleriyle

3.
Kim yön veriyor yaşamımıza bu puslu gecede
Yağmurdan paslanmış güneşi emziren umut
Boy veriyor toprak saksılarında kentin

Ankara, Haziran-Ağustos 1988



YETMİYOR Kİ


Doyurmuyor artık beni bu memeler
Kardeşliği emdiğim süt
Açlığına duruğum, zaman
Cıvıltısıyla seviştiğim kuş
Dur susma konuş

Doyurmuyor bu sevgiler
Yetmiyor sevdan güzelim
Daldaki çiçekler
En yeni buluş
Dur gitme vuruş

Ankara, 15.3.1986



BİR BOHÇA YILDIZ


Bir tadım mutluluk yetmez
Yıldızsız geceni ışıtmaya
Tıkanır kalır gülüşlerin
Buğulu yalnızlığının açmazlarında
Menekşeler solar fesleğenler susar
Çiy damlası düşer düşlerime

Gel işte
Ben sana güneş sunuyorum
Bir bohça yıldız

Ellerim gül şafağı
Gözlerim terk edilmiş bu kentin
Kuytularını keşfetmekte
Bir de
Belleğime kazınan soluk gülüşünü

Ankara, 17.8.1988



İLKYAZ KIRINTILARI


Kuşlu sabahlara uyanıyorum nicedir
İçimde yaşanmamış bir kışın bütün ağırlığı
Ceplerimi dolduruyorum ilkyaz kırıntılarıyla
Aylardan nisan günlerden tomurcuk
Ağaçlar çiçeğe duruyor bütün hızıyla

Artık merhabalar daha sıcak
İnsanların gülüşleri bulutsuz
Kanımı kaynatıyor bu koku
İnce bir sızı gibi akıp gidiyor
Kuşkulu sabahlara uyandığım geceler

Ankara, 11.4.1988